Sevgili arkadaşlar bu yazımda sizlere öğretmene verilen değerden bahsedeceğim. Toplumumuzda çok küçümsenen ama diğer toplumlarda bir o kadar yüceltilen bir meslektir öğretmenlik. Bu mesleğin bir öğrencisi ve ileride yaşatacak olan bireylerden sadece birisiyim. Kastettiğim meslek öğretmenlik.
İlk bakışta çok basitçe görünür. Ama unutmayalım ki her mesleğin kendince zorlukları bulunur. Kimse yanlış anlamasın burada amacım öğretmenlik mesleğini diğer mesleklerle karşılaştırmak ya da yüceltmek değil! Sadece bir öğretmenin bir toplumda neden temel direk ve o toplumu nasıl değiştirdiğinden bahsedeceğim.
Türkiyede öğretmene verilen değer
Ben şahsen hocamdan duydum ve şahit oldum. Bundan yıllar önce çok da uzun değil 30-40 yıl öncesi. Bu dönemde eğer bir kız istemeye gidiyor ve kayınpederiniz size mesleğinizi sorup sizin öğretmenim efendim cevabını verdiğinizde alacağınız cevap kapı önüydü. Yani öğretmenlik mesleğini icra edilenlere değil onurlarını okşamak kız bile vermiyorlardı. Hâlbuki yıllar önce MUSTAFA KEMAL ATATÜRK zamanında dönemin hazine bakanı Atatürk’ün huzuruna çıkar ve şöyle der.
Bakan: Paşam bu dönemki mebusların maaşları ne olsun? Zam yapalım mı? Der.
Atatürk: Mektep öğretmenlerin maaşı ne kadar? Sakın vekillerin maaşı öğretmenlerin maaşını geçmesin. Diye bir yanıt verir.
Bunun gibi nice örnekleri tarihin tozlu sayfalarından bulmak mevcut. Yine Mustafa Kemal’in bir sözüne yer vermek istiyorum; “Öğretmen bir kandile benzer, kendini tüketerek başkalarına ışık verir.” Aslında bizim yaptığımız da tam olarak bu.
Çevremizde gördüğümüz her birey doğa ve diğer insanlar için bir öğretmendir aslında. Çok basit bir örnek annelerimiz. Doğduğumuz andan ilkokul zamanına kadar öğrendiğimiz tüm bilgilerin kaynağı, öğreticisi annemizdir. İşte bahsetmek istediğim yer burası herkesin aslında bir öğretmen görevi mevcut iken üniversitelerde yetişen öğretmenlerin ayrıcalığı farklılığı ne? Onların öğrettiklerini toplumdan biri veremez mi öğrencilere?
Ya da olayları biraz daha farklı boyutlara taşıyacak olursak çoğu kırtasiyenin, taksi durağının, kafe camında bilmem ne üniversitesi bilmem ne bölümünde okuyan öğrenciden fizik, kimya, matematik, İngilizce dersi verilir. Şeklinde ilanları çokça görürüz. Eğer bu bilmem ne üniversitesi bilmem ne bölümü öğrencisi bu dersleri verecekse veya vermeye devam ediyorsa biz öğretmenler niye yetişiyoruz? Burada ki amacım kimseyi yermek değil yanlış anlamayın. Sadece öğretmenlik mesleğine verilen değerin ne durumda olduğunu göstermek istiyorum. Eminim ki kafanızdan ya bir öğretmen olsaydım devlette çalışsaydım kafam rahat olurdu. Zaten öğretmenler okulda yatarak para kazanıyor demişsinizdir ya da demek üzeresinizdir. Bir öğretmen olarak masaya her şeyi objektif olarak koymam gerek. Bunu yapan öğretmenlerimiz devlet okullarında yok mu tabi ki var. Her meslekte olduğu gibi maalesef öğretmenler arasında da bu mevcut.
İnsanlara hele de bir çocuk grubuna bir şeyler öğretmek gerçekten güç ve çok zordur. Öncelikle o çocukla çocuk olmanız gerek. Olaylara nasıl bakıyor, olaylar ona ne ifade ediyor bunları onların gözlerinden görmek gerekiyor öncelikle. Sonra öğreteceğiniz bu bilgiyi bu bakış açısına göre tekrardan yorumlayıp düzenlemek gerek. Ve en son düzenlediğiniz bu bilgiyi öğrencinin zihin şemasından geçirmeniz gerek. Bu en basit ve en kabaca yapabileceğimiz bir tanım.
Biz öğretmenler branşlarımız ne olursa olsun her yaştaki çocukların zihinlerinde ki o hayal ettiklerini gerçekleştirmekle yükümlüyüz. Buna örnek vereyim. Benim branşım fen bilgisi öğretmenliği. Çocuk ben patlamalı uçurmalı deney yapmak istiyorum diyor. Eğer şimdi siz bu çocuğa şimdi olmaz ya da tehlikeli diyerek ona deney yapmazsanız fenden soğur. Ve onu asla bir daha o derse bağlayamazsınız. Burada sürekli öğretmen kelimesini kullanıyorum ama biz bilim okuryazarı insanlar için bu kelimenin yerini rehberlik kavramı daha doğru olur. Az önceki verdiğim deney örneği de buna uygun. Çocukların düşüncelerini gerçekleştirmesine yardımcı oluyorsunuz.
Ülkemizde 4 yıllık eğitim fakültesini ite kaka geçip kpss denen saçma bir sınavdan iyi bir notla geçip okullarda çocuklarınıza öğretmenlik yapan insan sayısı haddinden fazladır. Doğrunun bu olmadığını biliyoruz. Bunu şunun için söylüyorum. Finlandiya da öğretmenlik yapabilmeniz için 4 yıl eğitim fakültesini okuyup 2 yıl yüksek lisans 4 yılda doktora yaptıktan sonra okula asistan olarak atanıyorsunuz. Bizim toplumda ki değeri malum öğretmenliğin. Pe ki Finlandiya da? Ora da ise toplum en üst düzey görevi olarak nitelendiriliyor. Peki bunları niye anlattım. Türkiye PISA 2012 Sınavı’nda, matematik alanında;
- 65 ülke arasında 44. sırada
- 34 OECD üyesi ülke arasında 32. Sırada
- Türkiye PISA 2012 Sınavı’nda, fen alanında;
- 65 ülke arasında 43. sırada
- 34 OECD üyesi ülke arasında 32. Sırada
- Finlandiya kaçıncı sırada? Finlandiya yapılan her sınavda ilk 5 arasında sürekli sırası değişmektedir. Bu sonuçlar neleri etkiler? 2 toplumun refah kapasitelerini karşılaştırdığımız zaman sonuçlar çok aşikardır.
Bu yazımızda sizlere öğretmene verilen değeri anlattım. Görüyoruz ki öğretmenlik faktörünün toplum üzerinde etkisini. Ve son olarak:
Dünyada her şeye kıymet biçilebilir. Ama öğretmenin eserine kıymet biçilemez. (Socrates) sözüyle bitiriyorum.
Leave a Reply