Kötü insanlardan bahsedildiği zaman akla ilk olarak genellikle Hitler gibi isimler gelir. Peki, zamanda geriye gidebilseydiniz, bebek Hitler’i öldürür müydünüz? Bu sorunun cevabı sizin hakkınızda çok şey anlatır. Cevabınız ‘evet’ ise, muhtemelen korkunç şeyler yapmaya yatkın olarak doğduğumuza inanıyorsunuzdur. Cevabınız ‘hayır’ ise, muhtemelen insan davranışına ilişkin daha az determinist bir bakış açısına sahipsiniz.
Belki de çevrenin ve yetiştirilme tarzının yetişkin olmamızda kritik bir rol oynadığına inanıyorsunuz. Veya belki de bebekleri öldürmek genellikle hoş karşılanmadığı için ‘hayır’ dediniz. Peki, sizin beyniniz gerçekten Hitler’inkinden o kadar farklı mı?
Hitler’in ilk psikolojik profillerinden biri, II. Dünya Savaşı sırasında psikanalist Walter Langer tarafından, bir ABD istihbarat teşkilatı olan ve daha sonra Merkezi İstihbarat Teşkilatına dönüşecek olan Stratejik Hizmetler Ofisi için yazılmıştır. Rapor, Hitler’i “nevrotik”, “şizofreni sınırında” olarak tanımlar. İdeolojik ölümsüzlük için çabaladığı ve yenilgi karşısında intihar bile edebileceğini öne sürer.
Başka bir psikolojik profil girişimi ise 1998’de, psikiyatrist Fritz Redlich tarafından yayınlandı. Kitabında Hitler’in paranoya, narsisizm, anksiyete, depresyon ve hipokondri gibi birçok psikiyatrik semptom gösterdiğini kitabında dile getirdi.
Bununla birlikte, Hitler’in oldukça normal, utangaç bir çocuk olduğunu, hayvanlara veya insanlara işkence etmekten hoşlanmadığını da savunuyordu. Redlich ayrıca, küçük Hitler’in özellikle sorunlu bir yetiştirilme tarzına sahip olduğu fikrine karşı çıkıyor ve psiko-tarihçileri onun öyle olduğunu varsaydıkları için eleştiriyordu. Yani anlaşılan doğuştan gelen bir akıl ya da psikolojik sorunu yoktu.
Birinin rahatsız edici suçlar işlemiş olması, onun akıl hastası olduğu anlamına gelmez. Bu tür suçları işleyen herkesin akıl hastası olduğunu varsaymak, bu tür fiilleri işleyenlerin kişisel sorumluluğunu ortadan kaldırır ve akıl hastalığını damgalar. Peki, Hitler gibi insanlar nasıl ortaya çıkıyorlar? İnsanlar neden kötü olur?
İnsanlar Neden Kötü Olur?
İşte bu sorunun cevabını vermek aslında çok da kolay değil. Temel psikoloji anlayışımıza göre, insanlar tipik olarak zevk almak veya acıdan kaçınmak için bir şeyler yaparlar. Çoğumuz için, başkalarını incitmek onların acısını hissetmemize neden olur.
Ve çoğumuz bu duygudan hoşlanmayız. Ancak kimi insanların temelinde insanlara zarar vermesinin iki nedeni vardır. Birinci neden bu kişilerin empati yapamaması yani başkalarının acısını hissedememesidir. İkinci ve daha ürkütücü neden ise bu kişilerin başkalarının acısını hissetmekten zevk almasıdır. Başkalarını incitmekten veya küçük düşürmekten zevk alan kişileri düşündüğümüz zaman, popüler kültürün de etkisi ile akla ilk olarak işkenceciler ve katiller gelir.
Oysa ki sıradan bir çok insanda da aynı eğilim söz konusudur. Yapılan bir çalışmada, çalışmaya katılan öğrencilerinin yaklaşık % 6’sının başkalarına zarar vermekten zevk aldıkları anlaşılmıştır. Bu kişiler bir internet trolü ya da okulda zorbalık yapan bir öğrenci olabilir.
Bu kişiler genellikle kanlı filmlerden, kavgalardan, şiddet içeren bilgisayar oyunlardan zevk alırlar. Bu durumlara maruz kalma zamanlarını arttırdıkça da daha da çok radikalleşirler. Daha fazlası için: Aslında Hepimiz Bir Miktar İnternet Trolüyüz!
Psikopatlar Sadece Zevk Aldıkları için Zarar Vermezler
Aslında psikopatlar zararsız olanlara sadece bu durumdan zevk aldıkları için zarar vermezler. Psikopatlar bir şeyler ister. Başkalarına zarar vermek, istediklerini elde etmelerine yardımcı oluyorsa, zarar vereceklerdir. Bu ruh haline sahip kişilerin de acıma, pişmanlık veya korku hissetme olasılıkları daha düşüktür. Başkalarının ne hissettiğini anlayabilirler ancak bu tür duygulardan etkilenmezler.
Bir psikopatla karşılaşıp karşılaşmadığımızı bilmemiz gerekir. Birinin yüzüne bakarak veya onlarla kısaca etkileşim kurarak iyi bir tahminde bulunabiliriz. Ne yazık ki, psikopatlar bunu bildiğimizi biliyor. İyi bir ilk izlenim bırakmak için kıyafetlerine, jest ve mimiklerine dikkat ederler. Ancak çoğu insanın psikopatik özelliği yoktur. İnsanların yalnızca % 0,5’i psikopat sayılmaktadır. Bu nedenle sadizm daha sık rastlanan bir durumdur.
Ayrıca tüm psikopatlar tehlikeli değildir. Anti-sosyal psikopatlar, uyuşturuculardan veya tehlikeli faaliyetlerden heyecan ararlar. Bununla birlikte, toplum yanlısı psikopatlar heyecanlarını yeni fikirlerin peşinde koşarak giderirler. Yani temelinde psikopatlar hem olumlu hem de olumsuz biçimde karşımıza çıkabilir. Göz atmak isterseniz: Sosyopat ve Psikopat: Aralarındaki Fark Nedir?
İnsan Kötülüğünün Nörobilimine Bakalım
Psikoloji bilimcileri Martin Reimann ve Philip Zimbardo, ‘insan kötülüğünün nörobilimi’ ile ilgili yaptıkları çalışmalarda, neden korkunç eylemlerde bulunabileceğimiz konusunda farklı bir fikir ortaya attılar. Yazarlar, 2011 tarihli “The Dark Side of Social Encounters” adlı makalelerinde, beynin hangi bölümlerinin kötülükten sorumlu olduğunu belirlemeye çalıştılar. Sonucunda “İnsan neden kötü olur?” sorusunun cevabını bize farklı bir biçimde verdiler.
Onların modeli, bir anonimlik duygusu olarak başlayan, daha büyük bir grubun parçası olduğumuzu hissettiğimiz için yaptığımız şey için suçlanmamakla başlayan şeyin, başkalarına zarar verme yeteneğinin artmasıyla sona erdiğini öne sürüyor. Reimann ve Zimbardo’nun özetlediği gibi, “Agresyon üzerine araştırmalar, frontal lob yapılarının, özellikle de prefrontal korteksin azalmış aktivasyonunun veya bu beyin bölgesinin lezyonunun, saldırganlığın merkezi bir nedeni olabileceğini gösteriyor.”
Araştırmacılara göre insanın kötü olmaya eğilimi bir kaç aşamada gelişir. Öncelikle kişi, kendisini bir birey olarak düşünmeyi bırakır ve kendini bir grubun anonim bir parçası olarak tanımlar. Bu, davranışlarından kişisel olarak sorumlu olmadıklarını hissetmelerine yol açar. Bu, ventromedial prefrontal korteks – etkinliğindeki azalma ile ilgilidir.
Bu azalan aktiviteye beynin duygu bölgesi olan amigdaladaki aktivite artışı eşlik eder. Bu, öfke ve korku gibi duygularla bağlantılıdır. Sonrasında insanlıktan çıkarma gelir. Bu durum neticesinde kolaylıkla kendimizi iyi insanlar ancak karşımızdakinin kötü insanlar olduğunu varsayabiliriz. Sonrasında da antisosyal davranışlar gelecektir.
Aslında Hepimiz Bir Miktar Kötüyüz!
Yazının başlangıcında aslında hepimizin buna bir eğilimi olduğunu ifade etmiştik. Erin Buckels ve meslektaşları 2013 yılında bu durumu kaleme aldıkları makalelerinde konuyla ilgili iki ilginç deney gerçekleştirdi.
Katılımcılara deney öncesinde bir kişilik testi yapıldı Devamında deneyde 4 tane koşul var olduğundan bahsedilip ve bunlardan birini seçmelerini istendi. Bu koşullar böcek öldürmek, böceği kendi değil de deneyi yapan kişiye öldürmek, kirli tuvaleti temizlemek ve bir çalışana soğuk suda acı çektirmek idi.
Bu özel çalışmada, katılımcıların dörtte birinden biraz fazlası (yüzde 26,8) önlerindeki kavanozda bulunan üç böceği, önlerinde duran kahve öğütücüsü görünümünde bir makineye koyarak öldürmeyi tercih edecekti. ( Makine gerçekte böcekleri öldürmeyecek biçimde tasarlanmıştı. Ancak çıkardığı sesler bu izlenimi veriyordu.) Deney biriminde de bu durumdan mutlu olup olmadıkları katılımcılara soruldu. Araştırma sonuçlarına göre bu kişiler yaptıkları işten fazla da rahatsız olmamışlardı.
Ekip ayrıca tamamen farklı ikinci bir deney gerçekleştirdi. Bu masum kurbanları incitmekle ilgiliydi. Ancak bunu elbette gerçekte değil bir bilgisayar oyununda yapacaklardı. Çalışma sonuçları, çoğumuzun masum bir kurbanı incitmeye istekli olduğunu gösteriyordu. Sonuçlar, araştırmacıları kötülüğü gerçekten anlamak istiyorsak kendimizi daha iyi tanımamız gerektiğini tartışmaya yöneltti.
Her İnsan İçinde Kötülük Barındırabilir
ABD’nin önde gelen sinirbilimcilerinden James Fallon, yıllarca psikopat suçlular üzerinde çalıştıktan sonra bir gün kendisinin de bir psikopat olduğunu keşfetti. Fallon 2005’te bunamayla ilgili Kaliforniya Üniversitesi, Irvine Tıp Fakültesi’nde yaptığı bir araştırmada kontrol grubuna ait beyin görüntülerini incelerken bir dosya ilgisini çekti. Bu görüntüde psikopati belirtileri göze çarpıyordu.
Bunun üzerine şüpheye düşen bilim insanı, görüntülerin kime ait olduğunu öğrenmek istedi. Kendisine ait olduğunu öğrendiğinde ise şoke oldu. Oysaki hayatı boyunca kimseyi incitmemiş ya da incitmek istememişti. Daha sonra annesine bunu sordu ve soy ağacında muhtemelen birini öldürmüş olan en az sekiz kişi olduğunu gördü.
Buna dayanarak ve kendisi hakkında daha fazla araştırma yaptıktan sonra, aslında bir psikopat olabileceğini kabul etti. Kendini empati hissetmekte güçlük çeken ancak sosyal olarak kabul edilebilir şekillerde davranan biri olan “sosyal yanlısı bir psikopat” olarak etiketledi. Sonunda da “İçimdeki Psikopat” başlıklı bir kitap yazdı.
Sonuç olarak tüm psikopatlar eşit yaratılmadı ve kesinlikle tüm psikopatlar suçlu değil. Bir katilin beyniyle doğmuş biri bile, öldürme olasılığı daha yüksek olmasına rağmen asla kimseyi öldürmeyebilir. İnsanlar neden kötü? sorusunun cevabını bulmak kolay değildir. Fransız filozof Blaise Pascal, 1658’de insanlar evrenin ihtişamı ve pisliğidir sonucuna varmıştı. O zamandan bu yana anlaşılan çok az şey değişti. Seviyoruz ve nefret ediyoruz; yardım ederiz ve zarar veririz, doğamız böyle çelişkilerle dolu.
Leave a Reply